27 Aralık 2012 Perşembe

ANLAYIŞ

Bazı insanları anlamakta hep güçlük çekmişimdir ama eminim ki onlar beni anlamakta daha çok zorlanıyorlardır. Hayatın bir paradoksu da bu değil midir zaten?

Kendimi yazmak zorundaymış gibi hissettiğim zamanlarda saçmalıyorum en çok, ne neden bu zorunluluğu hissettiğimi biliyorum ne de neden yazdığımı. Ama hep bir kitap yazma hayalim vardı, en çok cinayet senaryolarından hoşlanıyorum, kimin yaptığı belli olmayan sizin anladığınızı sandığınız ama sonunda hiç tahmin etmediğini birinin sürpriz yumurta olarak karşınızda çıktığı türden senaryolardan. Böyle bir şeyler yazmak istiyorum, başlıyorum ama bir türlü devam ettiremiyorum. Nasıl yapabilirim ki, aklıma sürekli yeni yeni fikirler geliyor, biri bitmeden diğerine başlıyorum, sonra diğerine, sonra diğerine derken yarım kalmış hikayelerle dolduruyorum ömrümü, sonra bir bakmışım 26 yaşındayım ve bende yarım kalmışım. Ama artık bir şeylerin sürekli yarım kalmasından sıkıldım, bugün milat olsun.

MİLAT 9 KASIM 2012


....................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Yazmışım taslak olarak kalmış, hakikatende milat olarak kalmış çünkü o tarihten beri yazıpta yarıda bıraktığım hiçbir kitaba tek bir kelime dahi eklemedim:)

SUÇLUU!!!

BENİM ZENGİN PATRONUM







İstanbuldaki iş hayatım pek de hareketli geçiyor sayılmaz. Aslında neredeyse iş yerimi kendi çıkarlarım için kullanıyorum diyeceğim, kötü niyetli değilim ama iş yok! Ben ne yapabilirim ki, piyasa durgun, telefon çalmıyor, mail gelmiyor, günlük yaptığım tek şey sayım listemizi güncellemek oda max. 5 dakikalık bir iş. Neredeyse tüm dünyanın Noel tatilinde olduğunu düşünürsek, bizim işimizin durgun olması normal.


Benim zengin patronumdan bahsetmek istiyorum, insanları zengin/fakir diye tanımlamak yanlış elbette ama ikimizi bir terazinin farklı kefelerine koysak o ağır çıkıyorr!! İstemez miydim hiç ben bu terazide yere daha yakın olayım ama her şeyin bir zamanı var, ben nasıl zengin oldum hikayesini anlatmamında elbet :) 

İşe ilk başladığım zamanlar patronumla ilgili düşüncelerim neyse hiç değişmedi, herkese çok güvenen,anlayışlı,sabırsız,bazen çift karakterli ama her zaman fazla yardımsever ve parayıda sever:) Adam patron Müjdecim, parayı sevsin tabi! dediğinizi duyar gibiyim, patron ki ne patron, az önce kapıdan girdi, elinde bir tomar milli piyango bileti, ne yapacaksınız Sefer Bey o kadar bileti dedim (doğrusu belki benim şaşkınlığımı okuyan daha çok şaşırabilir, bu milli piyango piyasasından bihaberim belki yüzlerce bilet alanlar vardır bilemiycem) baktı elindeki biletlere, gülümsedi, o şiveli konuşmasıyla: ' yaauuuvvv bakarıızz iştee belki bize çıkar, ne istiyosun bana çıkarsa, dedi. Dedim, hiçbi şey istemiyorum teşekkür ederim:) Şaşırdı, gerçekten mi? Bir evde mi istemiyosun?  (Burdaki cümleye dikkat: BİR EVDE Mİ İSTEMİYORSUN) yani ev sanki alınması çok kolay olan ucuuuzzcuk birşeymiş gibi, kendisinin evleri,daileri,işhanları,işyerleri olduğu için bu cümleyi kurmasını normal varsayıyorum)
Güldüm, yok dedim bir ev bile istemiyorum :)

İçsel konuşmalarımı aktaracak olursam: Gerçekten de milli piyangodan, şans oyunlarından çıkan hiçbir şeyi oldum olası istemedim, bi kere emek yok! Emek olmayan şeyin bir kıymeti olurmu hiç! Hem çok şüpheli, ya haramsa?!?!? 

Ama oynayana,alana,satana asla bir lafım olmaz, herkesin fikri kendine. Ben şans oyunuda oynamam, milli piyango biletide satın almam. Borsadaki kazançlarına ne diyeceksin!? dedi iç sesim, işişşttt onlar emeksiz olmuyorki, akşama kadar o şirketin bilançosu, bu şirketin satın alma haberi, diğerinin aktifleri, öbürünün pasifleri derken vaktim yetmiyor. Yani ben bu hisse alım satım işine baya bi vakit harcadım, harcıyorum. Ama biliyomusunuz KAZANMAK GÜZEL ŞEY! Heleki kazandığınız şey paraysa!  :) 
                                               

Kimse demesin şimdi bana para her şey değildir diye, heralde yani bende demedimki para her şeydir, ama sahip olmak istediğin maddi her şeyi  ancak parayla alabilirsin. Yani para elimizin kiri değildir, aksine cebimizin velinimetidir ;)

Bu yazımda tüm kazanmayı sevenlere gitsinn... heyydeeeeee İLERİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİ

                                   

9 Kasım 2012 Cuma

Kulak Hakkı

Tüm müslümanlar bilir biz de göz hakkı denen bir şey vardır. Nedir yani 'göz hakkı' ? Göz hakkı, farz-ı misal (örneğin) ofisinizden bir arkadaş arabasının bagajında 2 kg baklava saklıyor, hem de ne baklava, öyle herkesin bildiklerinden değil, 'Güllüoğlu' bu! Yani en güzel olanından, yani en tereyağlısından, yani en lezzetli ve en pahalısından. Şimdi onu gördünüz ya bir kere işte canınızda çekti ya, tamam işte biz buna göz hakkı diyoruz. Ama bugün ben bir tatlı görmedim, sağolsun bay muhasebecimiz geldi, bagajdaki baklavayı ballandıra ballandıra anlattı ve ve kulak duydu ya birkere, yiyeceğimmmmmm dedim..!! Kulak hakkı neticesinde :) Yok böyle bi hak ama ben söyledim ya, oldu işte:)

İstanbuldaki iş hayatımın 110. gününde bu da oldu, baklava da çaldık iyimi:)  Hayatın bir güzel yanıda bu işte, herkes çalışırken gizli gizli blog oluşturmak ve çok aktif bir şekilde çalışıyor havasına bürünmek.

- Senin bu hayattaki amacın ne? diye sordu bay muhasebeci
- Zengin olmak, çok para kazanmak.
- Sonra ? Yani zengin olduktan sonra ne olacak?
- Önce annemin borçlarını bitireceğim, sonra babamınkileri, sonra dağıtacağım. Para çoğalacak ve ben dağıtacağım. Maddi olarak bir tek keman istiyorum ne yalan söyliyeyim, onu da bu haftasonu alacağım.

İnsan yatlar, katlar hayal etmek yerine neden para kazanmayı hayal edip durur ki? Uykularım kaçar oldu, kendime süre biçtim 3 yıl içinde zengin olacağım.
- Zengin de? Ne kadar zengin?
- İstediğime istediğini verebilecek kadar zengin işte.
- Kendim için bir şey istiyorsam bloğum patlasın!

O kadar baklava baklava dedik bir resim koymadan olur mu hiç = )